19 Haziran 2018 Salı

Minimalizm

En son blog yazısının üzerinden 4 yıldan fazla zaman geçmiş. Henüz evlenmemiştim o zamanlar. Motosiklete de ara vermemiştim fakat yazmaya ara vermek durumunda kalmışım besbelli. Ara verdiğim şey motosikletle orta ve uzun mesafe sürüşe, günü birlik gezilere ara vermiş olmamdı. Motosiklet benim için evden işe, işten eve gelmemi sağlayan ve İstanbul trafiğini hissetmememi sağlayan bir araçtı sadece. Dolayısıyla yazacak bir şey de yoktu. Ne yazacaktım ki? 'Minibüs yoluna çıkmayın, ana yollardan gidin!', 'Ara sokaklarda çukurlara dikkat edin!' mi yazacaktım. Çok anlamsızdı. Benim gibi uzun yol tutkusu ile, yeni yerler görme heyecanıyla yanıp tutuşan birisi için motosikleti evden işe, işten eve kullanıyor olmak fazlasıyla iç burkan bir durumdu.


'Bebeto'



Peki neden? Ne olmuştu da içim burkuluyordu ve uzun yola gidemiyordum? Çünkü artık başka bir düzen beni bekliyordu; evlilik. Sevgili eşim Nergiz ile 2012 yılında tanışmış ve 18 Mayıs 2014 tarihinde de evlenmiştim. Başlangıçta motosikletin bu evlilikte pek yeri yoktu. Artık evli barklı bir insan olarak bu tür bir sorumsuzluğu ve başıboşluğu kabul etmemiz mümkün değildi Erbay ailesi olarak. Ha bugün ha yarın satıcam diye biricik eşimin duyguları ile oynarken İstanbul'un trafik şartları da onu kısa sürede bir motosiklet sevdalısı yapmaya yetmişti. Haftanın 3-4 günü 2011 model 250 cc'lik Vespa'mıza, namı diğer Bebeto'ya atlayıp Taksim'e 20 dakikada ulaşım sağlıyor ve tabanlarımız şişene kadar yürüyorduk Beyoğlu sokaklarında. Liseli ergen gibi sürekli İstiklal'e çıkmıyorduk elbette. Hatta bir hafta sonu Şile'ye gidip balık yemişliğimiz bile vardı. Enteresandır, yolda giderken önümüzdeki tırın tekeri aniden patlayıp paramparça olmuş ve ben buz gibi sinirlerimle durumu kurursuz bir şekilde bertaraf etmeyi başarmıştım. Bu durum eşimin motosiklete olan sorunlu ve güvensiz bakışını bir kez daha gün yüzüne çıkartmış olsa da İstanbul trafiği yüzünden yeterince atar yapamıyor sadece anlık korkularını dile getiriyordu.

Bir ömür mutluluğa imza...

Dolu dizgin giden evliliğimiz ve ona geç de olsa eklemlediğimiz Bebeto'muzla harika zamanlar geçiriyorduk.  Hatta Bebeto ile ilk uzun yol tecrübemizi o yaz gerçekleştirecek ve 2 haftalık bir Yunanistan tatili yapacaktık Eşim, ben ve Bebeto olarak. Herşey hazırdı, tüm bütçe hesaplamalı yapılmış, gerekli miktar biriktirilmiş, kağıt kürek işleri tamalanmış ve Bebeto'nun bakımları tamamlanmıştı. Ta ki o haberi alana dek; bebek... Evet bir bebek bekliyorduk artık. Çok karışık duygular içerisinde saçma sapan gerginlikler ve paniklerle karşılamıştım bu haberi. Fakat ben, Nergiz ve Bebeto üçlüsüne bir de bebek eklemleyemeyeceğimiz için Yunanistan tatili yalan olmuştu.

Yunanistan Tatilimizin Gerçekleşemeyen Rotası


Artık hamileliğin kendini yavaş yavaş  belli etmesi ile birlikte gözyaşları içerisinde Bebeto ile yaptığımız şehir içi turlara da veda ettik ve evimizi şenlendirecek olan 'Bebiktoyu' beklemeye başladık.

Ve bebikto doğdu... Zehra... Hayatımıza güneş gibi doğan bu yavrucak tüm yaşam pratiğimizi değiştirmesinin yanı sıra bizi bir çift olarak motosikletten ve hayatta zevk aldığımız hemen herşeyden uzaklaştırmayı başarmıştı. Bebeto'yu bir süre işe ve bakkala ulaşım aracı olarak kullandım. Ve sonunda bir gün taşıdığı bebek bezinin ve mamanın haddi hesabı olmayan o koca yürekli motoru satmak zorunda kalmıştım.

'Siyah İnci' nam-ı diğer 'Ocağımdaki İncir Ağacı'


Bebeto ile aynı zamanlarda satın alıp bakamadığım ve masraflarını karşılayamadığım için tekrar satmak zorunda kaldığım bir '80 model BMW R80'le de kısa bir ilişkim olmuştu. Birbirimize doyamadan ayrıldığımız o 'Siyah İnci' ve Nergiz'le birlikte sayısız hatıra biriktirdiğimiz 'Bebeto'nun yokluğunu Zehra ile doldurmaya çalışıyorduk artık. Kah alt değiştiriyor kah kusmuk siliyor kah beşik sallayıp kol kası çalışıyorduk.

Zehra...

Zehra artık büyüdü ve bizim artık iki kızımız var. Zehra ve Ayşe. Ayşe beş ay önce katıldı aramıza. Motosiklet artık pek aklımıza gelmiyor. Motosikletle tur planlamak yerine 'çocuklar büyüsün de günü birlik Antep turu yapıp ayı gibi yemek yiyelim' gibi daha rafine zevkler ve gurmelikler peşindeyiz. Çocukları birilerine kakalayıp onlardan ayrı kalabileceğimiz süre maksimum 18 saat olduğu için daha büyük hayaller peşinde koşmuyoruz. Zevk ve sefa hususunda çok minimalist bir çift olduk.

Zehra ve Ayşe

Peki bu blog ne olacak diye sorduğunuzu duyar gibiyim. İsmen bu blog anlamını yitirmiş olabilir fakat hikayelerin içerisinden iki tekeri çıkartıp yine benzer hikayeler anlatmak istiyorum sizlere. Bu sefer hikayelerin ana kahramanları sadece ben değil Nergiz, Zehra ve Ayşe de olacak ve daha dolu, daha zengin hikayeler anlatacağım sizlere.

Nergiz'le minimalizmin tadını çıkartırken...

Buradan bu konuda bana her zaman destek olan çok sevdiğim eşim Nergiz'e ve beni 'zevk minimalizmi' felsefesi ile tanıştıran kızlarıma teşekkürü borç bilirim. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder