12 Temmuz 2013 Cuma

İstanbul - Bolu

Motoru alalı birkaç ay olmuştu fakat hemen yola çıkalım heyecanı vardı bende. Gitmek istiyordum, neresi olursa, maksat gitmek olsun. Öyle boş boş gitmeyelim diye ufak bir plan yaptık Buğra’yla. Plan; Cumartesi sabahı çıkıp öğleden sonra Bolu’daki Taşoluk yaylasına varmak, geceyi orada bulunan büyük halamın evinde geçirip sabahında yola çıkarak İstanbul'a dönmekti.

İstanbul - Bolu Google'a göre 277km, bizim sayaçlara göre 363km.


Cumartesi sabahı sözleştiğimiz üzere İstanbul otobanının gişelerinde buluştuk. İki motor ilk işimiz otobandaki ilk benzinliğe girip depoları doldurmak, lastik havalarını kontrol etmek ve bide benim motor için bagaj lastiği almak oldu. Uzun yolda sırt çantası taşımak çok akıllıca değil, o yüzden basit bir bagaj lastiği sırtınızdaki yükten kurtulmak için ideal ve ucuz bir yöntem. Sırtımdaki çantayı koltuğun arka tarafına lastikle sabitledikten sonra çıktık yola. Benim motor Suzuki Inazuma, Buğra’nın motoru da Yamaha Tenere. Kağıt üzerinde çok gerideydim fakat 10 yıl önce son derece dandik bisikletimle çıktığım İstanbul - Çanakkale turunu hatırlayınca halime şükredip kökledim gazı. İlk uzun yolumdu ve belim ağrımaya başlamıştı bile. Motor üzerinde öğrendiğim ilk akrobatik hareket ‘bel kütürtmeç’ hareketi oldu; seyir halindeyken önce sağ elinizle motorun sol arka tarafını tutup kendinizi gerin, daha sonra aynı hareketi sol elinizle yapın. Kütürtü sesini bütün motor uğultusuna rağmen duyacaksınız.


- Seyahat öncesi bakım yapılmalı ve bagaj lastiği mutlaka edinilmeli. Benzincilerde bile satılıyor 5TL civarı bir paraya -


'Efendi gibi, azar azar!'
Yaklaşık 1,5 saatlik sürüşten sonra Hendek taraflarındaki Berceste’de kahvaltı için durduk. Cumartesi öğlen saati olduğu için ana baba günüydü. İğne atsan yere düşmüyordu. Allah’tan self servis. Açık büfede tabağı tepeleme doldurdum, masaya geldiğimde arkadaş o kadar kasmamın saçma olduğunu, kahvaltı tabağını bir kereden fazla doldurabileceğimi, lise pikniğinde olmadığımızı, yüzünde küçümsemeyle karışık bir tebessümle söyleyince, ‘Yok be olm, iki kere git gel olmasın, bi de ortaya koymak için şeyettim ben zaten’ diye kıvırmaya çalıştım fakat tamamen liseli kafasıyla, hatta liseyi yatılı okumuş bi adam kafasıyla ayı gibi dalmıştım açık büfeye.


- Berceste'de kahvaltı ortalama düzeyde fakat çayları çok iyi. Açık büfe kahvaltı 20TL. -


Kahvaltımızı yapıp tekrar yola koyulmak üzere park yerine geldiğimizde kalabalık sayılabilecek bir Chopper grubuyla karşılaştık. Baş selamıyla birbirimizi selamladık fakat her iki grupda içinden dier gruba uyuz oluyodu eminim. Çünkü ‘biz’ Enduro’cular Chopper’cıları sevmezdik, onlar da bizi. Bu düşüncemi arkadaşımla paylaştım, o da bana ‘Olm sana noluyo, Inazuma Enduro deil ki, ne gaza geliyosun hemen’ diyip bozdu beni orda. Tenere’si var diye beni eziyor ve küçük görüyordu besbelli.



''Kırmızı daha güzel bence!'' Küçük Osman
Tekrar yola çıktık ve bir süre sonra Kaynaşlı gişelere vardık. Ben Kaynaşlı gişelerden çıkıp Kaynaşlıya bağlı ‘Darıyeri Hasanbey Köy’ünde yaşayan halama uğrayalım dedim ve bu teklifim Buğra tarafından kabul gördü. Halamın evine vardığımızda bizi halamın alt katında yaşayan ailenin küçük oğulları karşıladı. Küçük Osman’a ufak bir tanışma sohbetinin ardından hangi motorun daha güzel olduğunu sordum, ‘Kırmızı daha güzel’ deyince çok mutlu oldum. Kağıt üzerinde kaybediyordum belki ama halkın gönlünü kazanmıştım Tenere’ye karşı. O sevinçle ‘Osman gel lan bi tur veriyim’ dedim, fakat yemedi tabi, Osman bu cazip teklifimi kabul edemedi. Üst kata halamın yanına çıktık, beni gördüğüne şaşıran halam bir anadolu kadını refleksiyle çay koydu oçağa ve evde ne varsa donattı sofrayı. Bir yandan çaylarımızı duyumluyor bir yandan da eski bir şöför olan eniştemle sohbet ediyorduk. Eniştem bir ara Buğra’dan mesleği icabı hukuki tavsiyeler aldı. Buğra’yı halama getirirken sıkılacağından çekinirken, ortamın yabancısı ve yancısı ben olmuştum bir anda, çok canım sıkıldı. Eniştem sordukça soruyor, Buğra’da sıkılmadan cevap veriyordu. Bir fırsatını bulup araya girerek, yolumuzun uzun olduğunu, biran önce yola koyulsak çok iyi olacağını söyleyip halamlardan ayrıldık ve tekrar yaylaya doğru yola koyulduk.

- Otoban girişi ve çıkışında HGS'nizi okutamama ihtimalini göz önünde bulundurarak ekstra dikkatli olun, aksi taktirde benim gibi en uzun mesafe parası ödersiniz. -


Bolu Dağı Zirvesi
Bolu dağını aştıktan sonra Bolu merkeze vardık ve Bolu merkezde kaybolduk. Önden ben gidiyordum ve yolu benim biliyor olmam gerekiyordu, zira yaylada yaşayan bir başka halam vardı ve küçüklüğüm o yaylada geçmişti. Fakat ben ‘Abi Bolu merkez küçük biyer, bi caddesi var, gidip geliyosun sürekli’ denen o merkezde kaybolmuştum. En son bir çıkmaz sokakta halı yıkayan teyzeden yol tarifi istedik ve ‘bende bu yolu arıyordum zaten’ dediğim yola çıktık. Yaklaşık 20 dakika sonra Köroğlu dağı eteklerindeki Karacasu Köyü’ne vardık. Bu köy amcamın ve diğer halamın yaşadığı, küçük ve şirin bir anadolu köyüydü. Cami yaptırma derneğinin de kurucu üyelerinden olan amcam köyün ileri gelenlerindendi. Yaylaya çıkmadan önce amcaoğlumun yanına uğradık ve yaylaya ulaşım konusunda kendisinden lojistik destek aldık. ‘Tabela var ama yinede...’ dedikten sonrasını hatırlamıyorum, tabelanın varlığına güvenerek hiç dinlemedim emmoğlunu. En son mangal alışverişi için uğramamız gereken yol üzerindeki ‘Kenan Abi’nin yerinin tarifini alarak oradan da ayrıldık.


- Bolu merkezde pek görülecek birşey yok, şehir merkezini es geçip direk doğada vakit geçirin. -


Köyün çıkışında, dağ yolunda bulunan ‘Kasap Kenan’a ‘Halil Abi’min selamı ile uğradık fakat ‘Kasap Kenan’ ‘Halil Abi’mi tanımadı. ‘Abi nasıl tanımazsın, elektrikçi Halil’ diye direttim yine tanımadı. Fazla uzatmadım ve ortaya karışık yaptırdığımız kırmızı et, tavuk ve sucuk kombosunu bagajımıza yüklenip motorları dağ yoluna vurduk. 


Gölcük ve o gizemli ev
Allah’tan ana yolda bulunan ‘Karacasu Yaylası’ tabelasını kaçırmadık da tali yola saparak yolculuğun son safhasına başlamış olduk. İşte er meydanı burasıydı, Inazuma’mı yoksa Tenere’mi sorusunun cevabını bu yol sonunda alacaktık. Ben acemi olduğum için Buğra Tenere’siyle toprak yolda kendinden emin bir şekilde ilerliyordu. Kısa bir süre sonra motoru ayakta sürmeye başlayınca maksadının işi iyice artisliğe vurmak olduğunu düşündüm fakat toprak yolda motorun böyle kullanılması gerektiğini söyledi ve bende toprak yolun titreşimine daha fazla dayanamayarak ayakta kullanmaya başladım ‘Kırmızı Şimşek’imi. Fakat kısa sürede anladımki Inazuma bu yolun motoru değildi. Ekstra boyun ağrısı ve baldır ağrısının üzerine bu sefer de ormanda kaybolduk. Bir göl ve göl kenarında çekirdek çitleyen ve beş tane adamdan oluşan bir gruptan yol tarifi istedik. Sağolsunlar tarif ettiler. ‘Halil Abi’mi de tanıdıklarını, hatta benim küçüklüğümü bildiklerini anlattılar. Ceplerimizi kendilerinin ikramı olan çekirdekle doldurup tekrar yola koyulduk.


- Gideceğiniz yerin konumunu varsa eğer navigasyon aletinden veya akıllı telefonunuzdaki haritadan tespit edip yol üzerinde biraz çalışın.  Dağda yol soracak insan bulamayabilir, gereğinden fazla vakit kaybedebilirsiniz. -


Guymak yada Kuymak...
Yaklaşık 20 dakikalık bir arayıştan sonra Karacasu Yaylasını ve halamın yayla evini bulduk. Halamla kucaklaşıp yüklerimizi indirdikten sonra halamın bizim için yaptığı kuymağı taze köy ekmeği ile beraber gömdük. Halamla sohbetin ve dinlenmenin ardından, halamın dediği üzere ‘Şeytan Arabaları’mızı alarak dağda gezintiye çıktık.






- Gölcük'ü mutlaka görün, haftasonu biraz kalabalık oluyor o yüzden tavsiyem hafta içi sakin bir zamanda görmeniz. -


Yaz Ortasında Yorganla Uyumak
Dağ yolları inanılmaz güzel. Tam kıvamında virajlar, serin hava, yemyeşil bitki örtüsü ve motorsiklet. Zamanın nasıl geçtiğini anlamadan hava kararmaya başlamıştı bile. Çok geç olmadan yayla evine dönerek mangalı hazırlamaya başladık. Bol dumanlı, öksürüklü ve gözü yaşlı bir mangal denemesinden sonra yayla evinin verandasındaki sedirlere uzanıp günün yorgunluğunu atmaya başladık. Ama baktık olmuyor, sistem hata veriyor, vücut sedir değil direk yatak ve uyku istiyor, akşam 10 gibi yatıp deliksiz bir uykuya daldık iki motorcu olarak. Deliksiz bir uykudan sonra, sabah 9’da halamın sesi ile uyandık. Kahvaltının hazır olduğunu, çayları soğutmamamız gerektğini tembihledi bize. ‘Heryerim tutulmuş abi!’ diyerek kalktık yataklarımızdan. Kahvaltı sofrası tüm zamanların ilk 10‘una girecek gibiydi. Soba üzerinde kaymak ile kavrulmuş taze dağ mantarı desem yeter herhalde. Daha fazla anlatmıyorum, moral bozmayalım. 


- Bölge insanından gidilecek yerler noktasında tavsiyeler alın, harika mekanlar keşfedeceksiniz. -


Düzce'ye yolunuz düşerse 'Çoban Dürüm'e mutlaka uğrayın!
O muhteşem kahvaltıdan sonra halamla helalleştik ve dönüş yoluna koyulduk. Dönüş yolunda öğle yemeğini Düzce’deki arkadaşımız ‘afp’nin yanına misafir olduk ve şahane dürümler yedik. Düzce’den de ayrılıp İstanbul’a tam gaz yola koyulduk. Fakat tam gaz çok benzin yaktığından 110’la falan geldik dönüş yolunu. 




- Yolculuğun toplam maliyeti; kişi başı 165TL (110 Benzin, 50 Yemek, 5 Bagaj Lastiği) -


Her yönüyle mükemmel bi haftasonuydu. Motorsiklet sevgim bikaç kat daha arttı bu yolculuk sayesinde. Ben ki motorsiklet ömrü henüz 4.000km olan bir acemi, şimdiden ’10 günde Türkiye turu’, ’20 günde Türkiye-İran turu’ gibi planlar yapmaya başladıysam ‘zehir’i fazlasıyla almışım demektir. İnşallah o hayal ettiğimiz büyük turları ve hatta dünya turunu da bu sayfada yazarız bi gün. Herkese sevgiler.